18 Ekim 2014 Cumartesi

Dorthonion

Hayatınızı ve anılarınızı düşünün, hayatınıza girenleri,çıkanları teğet geçenleri.
Bunların hepsinin size hissettirdiklerini. hayatınızın en can alıcı noktalarını, yaşanmamış olsaydı ne kadar farklı olacaktı dediğiniz şeyleri. bambaşka bi insan olurdum olmasaydı dediğiniz şeyleri, etrafımdakiler bambaşka olurdu dediklerinizi.
Az ya da çok, birleştirin hepsini.ortaya mutlu anılardan oluşmuş bi görüntü mü, yoksa kapkara orman manzarası mı çıkıyor.
Karşısında rengarenk bir tuval görenler bu yazıyı es geçebilir.bu yazı diğerleri için.

Hayatınızda ki en mutlu anınızı düşünün, ayaklarınızın yerden kesildiği, mutluluktan gözlerinizin dolduğu, kafanızda mutluluktan başka hiç bir şey kalmadığı bir anı, eğer yoksa buna en yaklaştığınız zamanı hatırlayın.
Bir de sonsuz hüzün ve utançla dolduğunuz bir anı düşünün.hayatınızın en üzücü en utanç dolu en koyu anını.hüzünle yıkandığınız ve yine hüznün kendisi dahil hiçbir şey düşünemediğiniz bir anı, eya buna en yakınını.
İkisini kıyaslayın, hangisi hayat kantarınızda daha ağır?
Hangisini daha yoğun hissettiniz, hangisini hatırladığınızda duygu yoğunluğu daha fazla oluyor?
O çok mutlu hatıram o çok hüzünlü hatırama rağmen var olsun değil de, en mutlu olduğumun kaybolması pahasına keşke en hüzünlü olanı silebilseydim diyebilir misiniz?
Bunlara olan cevabınız mutluluk lehine ise ,hala bu yazıyı es geçebilirsiniz, ben daha karanlık ruhlar arıyorum.

Bence hayatta, eğer kıyaslarsanız hüzün ve mutsuzluk inanılmaz ağır basıcaktır bunun aksi durumlara. sanki hayatın başında anne ve babanız sizden habersiz 'biz doğacak cocugu mutlu olmaktan çok mutsuz olacağı ve mutsuz anlarının her zaman daha üstte kalacağını göze alarak yapıyoruz' gibi bi kontrata imza atmışlar.
Yani mutluluk bir ise,hüzün hep yüz olacak. bin bir farklı mutlu anın bile olsa,bir adet mutsuzluk onları gölgede bırakacak. o mutsuzluk hepsine bedel olacak.

Her zaman kendiniz hakkında umutlu, insanlar hakkında umutsuz olun, Çünkü eğer buraya kadar yukarıda elenmesine rağmen hala okuyan insanlar varsa onlardan özür diliyorum ama işte o elenen insanlar aptallar. o aptal insanlar,insanlığın çoğunluğular ve bu insanlar gerçeği boyanmış gözleri ve kabul etmek istemeyen kalpleri yüzünden göremiyorlar, basit şeylerle eğlenmeyi bir hayat amacı, ufak yardımlar yapmayı çözülmüş sorunlar olarak görüyorlar.

Peki gerçeği gördüğünü, dünyanın orantısızlıklarla kaplı olduğunu düşünenleri ayakta tutan ne?
Benim bunun için çıkartabildiğim tek teorim var, yarattığımız egolar.
Hüznün bizi mutlu da edebildiğini görüyoruz, bunu diğer insanların farkında bile olmadan yaşadığı, derin göremediği basit ve aptalca şeylerden zevk aldığı dünyada bi şeylerin farkında olduğumuzu anlayarak oluşturuyoruz. insanları aptal gerçekten uzak sadece yaşayıp ölecek, gerçeği anlamayacak şeyler olarak görüyoruz. bu da kendimizin öyle olmadığını düşündüğümüz için bizi yüceltiyor. insanların göremediği yerlerdeki mutsuzluğu görmek, veya  hüznü görmek bizi bir süre sonra normal insanlardan ayırıyor ve farklı hatta üstün olduğumuzu düşünüp ego yaratıyoruz. bu her başımıza geldiğinde egomuzu dürtüyor ve hüzünlü olmak bizi mutlu ediyor

Okuyanlar yanlış anlamasınlar, eğer buraya kadar okuyabilmiş insanlar varsa, onlar zaten  mutsuzluk dediğim şeyin nedensiz olduğunu anlayabiliyorlardır.artık bu birinin ölümü, sevgiliden ayrılma gibi somut bi hüzün falan değil, çünkü böyle sebepli üzüntülerde başkasının göremediği bir durum olmadığı için, insanın egosunu dürten bir durum da yok.
Nedensiz mutluluk demek, bir tetikleyicisi olsa da 'ben neye üzülüyorum' diye sorduğunuzda cevap alamadığınız durumdur. cevabınız hiçbir şey sanırsınız,ama aslında her şeydir. tetikleyicisi müzik, manzara, suratlar ve bazen yaşamın kendisi olabilir.
Varlığın kendisi sizi mutsuz ediyor aslında, var olmak üzücü. işte bu nedensiz hüzün bizim egomuzu dürtebiliyor ancak.

Bunları anlatma gereği duymamın asıl sebebi müzik hakkında düşünmemdi, eğer bir şeylerin farkında , nedensiz hüznün diğer duygularla kıyaslanamayacağını anlamış olan insanlar varsa onlar da müziğe benim gibi bakıyorlardır eminim. Müzikse eğer dinleyicide bir takım duygular oluşturmaya çalışan bir sanat dalı, o müziğin gerçeği ancak yukarıda bahsettiğim nedensiz hüznün tetikleyicisi olması amaçlanarak yapılabilir. gerçek müzik bu yüzden derin melankoli sahibidir
Eğer mutluluğu bir üzüntüyü yüz hissediyorsak, ve müzik bize bir şeyler hissettirmeli ise, o müzik yüz hissettirmeye odaklanmalıdır.

Çok uzun oldu farkındayım, her neyse.iyi geceler herkese


13 Ekim 2014 Pazartesi

SS

Saygı ve sevgi doğru orantısı.
Bu konu üzerinde bir küsür haftadır saatlerce düşündüm,konuyu anlayabildim diyebilirim.

İlk başta şunu konuşmamız gerek, hangisi hangisinin nedenidir. Sevdiğimiz insana mı saygı duyarız, saygı duyduğumuz insanı mı severiz.
Bunu kendi hayatımdan yola çıkarak kolayca cevaplayabilirim,ben -ve sanıyorum herkes- saygı duymadığı birini sevebilir, felsefi, sosyal, politik vs. görüşlerinin hiçbirine saygı duymadığınız bir insan gayet sevilebilir. bahsettiğim saygı salonunuzda oturan babaanenize gösterdiğiniz saygı değil yalnız. hürmetten ve görgüden dolayı var olan veya nedeni tecrübe olan bi saygı değil bu. yoksa elbet büyüklere saygı duyacağız. bu, karşıdaki insanın söylediklerinin zihninizde bıraktığı ağırlık ve izler.
Aksini düşünürsek, bence sevmediğiniz bir insana içten gelen bi saygı duymanız gerçekten zor,saygı  nezaket sevgi ve karşıdakinin ağzından damlayan her cümleyi havada yakalama isteğini beraberinde getirir. insan sevmediği insanlara nezaket sevgi ve diğer unsuru göstermeyi istemez, gösteremez.bu yüzden şahsi fikrim olarak sevmediğine gerçek bir saygı duyulamaz.

Asıl düşünmemiz gereken,birbirine doğru oranla bağlı olduklarını-eğer sevgi saygısız da var olabiliyor ise-nasıl anlayabiliriz.
Bunu gündelik ilişkilerimize yorarak anlayabiliriz.
Yeni tanıştığınız insanlar -eğer gerçekten birazdan anlatacağım gibi değillerse- tanıştıktan sonra ilk tanıştığınız insanlar olmazlar. bunun nedeni ilk tanıştığınızda karşıdaki hakkında bilmediğiniz her şeyi beyninizin siz istemeseniz bile kendi doldurmasıdır. beyin bu bilmediklerinizi sizin için mükemmel şekilde doldurur, sizin gibi doldurur. bu yüzden herhangi bir arkadaşlık, büyük küçük, cinsel, sevgili ilişkisi, iki tarafında -eğer birbirlerini yeteri kadar tanımıyorlarsa- maksimum saygıyla başlar.
Tanıdıkça, doldurduğunuz kuytu köşeler başta boşalır, sonra gerçekleriyle dolar. hoşunuza gitmez ise dolanlar, karşıya duyduğunuz saygı hakkı sayılır derecede azalır.
Peki sevginin saygısız var olabileceğini biliyoruz, İlişkilerde sonradan bu saygı azalımı, sevgiyi etkiler mi ?
Etkiler, çünkü saygı duymadan sevdiğiniz insanlara başta zaten saygı duymadan sevmeyi göze alarak seversiniz. onların varlığı iyidir, sadece var oldukları için,katkıda bulundukları için değil.
Bu yüzden kademeli olarak saygı eksikliği yaşadığınız insanları sevmeniz ne kadar üzücüdür ki mümkün değildir.
Sevgi, saygıyla doğru orantılı ama eşit miktar veya zamanda tükenmez. saygı duymayı kestiğiniz insanları bir süre daha sevmeye devam edersiniz. bu tıpkı insanın yanlış kararlar verdiğini düşündüğü ama hayatı boyunca desteklediği politik partiye artık oy vermeme süreci gibidir,saygı duymayı kessede bir kaç seçim daha oy verebilir kimi insanlar, ama elbet oy verme kesilir.
Oy verme kesilir.
Sevgi biter.

Tam tersi sevginin kademeli olarak azaldığı bi durumda zaten saygıyı beraberinde götüreceğini, sevgisiz saygının var olamayacağını düşünmeye başladığımızdan beri biliyoruz, onu tartışma gereğimiz yok.

Sonuç olarak saygı sevgiden üstündür, olmalıdır,insan kendini, severken geliştirebilmelidir ki anlamsız hayatta mutlu olmaya yaklaşabilsin.aksi takdirde insanları evcil hayvanları sevdiğiniz gibi seversiniz, katkıda bulunmaz kişiliğinize.
Kesinlikle saygı duyabilmek için insanlara kriterlerinizi düşürmeyin, bu sizi saygı duyulmayacak insan haline sürükler. eğer kriterleriniz yüksekse ve şanssızsanız, hayatın hiç bir zaman iyi olmayacağını kabul edecek yüceliği gösterin.

Yaşantınızı tarayın, bu uzun gereksiz yazının örneklerini bulacaksınız eminim.

Ha bi de, shot oyunu yapılabilir, her saygı kelimesini gördüğünüzde bir shot, dikkat edin komaya girmeyin