"hayatta sana asla zarar vermeyeceğine kendin üzerine yemin edebileceğin, hatta ettiğin insanlar vardır ya, işte o yeminin bozulduğu yerdeyim.. işin kötüsü, bu yemini bozan ben miyim? bozduran sen misin? onu kestirmeye çalışıyorum hala.. cezasını çekiyorum bi de tabii ki, kendim üstüne, sana güvenerek söylediklerimin..
sabahları, bi de akşamları metroda bir adam keman çalıyor.. bana en çok o koyuyor.. kontrol edebildiğim ortamları yönetmem kolay oluyor da, her seferinde en savunmasız zamanımda geçiyor o keman yayı üstümden, her seferinde gözlerim doluyor.."
aslına bakarsan, insan önce "o"nun kucağına alevden bir top atabildiğine inanmıyor. hayatında ilk kez gördüğü o şeyi ne yapacağını bilemiyor. şaşkın şaşkın baktığımı hatırlıyorum sana.. şaka zannediyor insan çünkü o şokla.. olanı biteni kestiremiyor..
önce o kadar alev içinde bir şey hissetmiyorsun.. hatta bir şey hissetmediğine seviniyor, kucağındakinin "son"un olduğunu anlamak kenara dursun, bombayla oynayan bebek gibi keyifleniyorsun.. karşıdaki iyi bi şey yaptı sanıyorsun.. gözlerinin içine bakıyorsun, "boncuk boncuk"..
sonra karşındaki sana bi tuhaf bakmaya başlıyor.. içinde acıma var, vicdan var, hüzün var.. anlamıyorsun.. anlamlandıramıyorsun.. bu ortaya nerden geldiği belli olmayan tuhaf suskunlukları, belki özürleri geçiştirmeye çalışıyorsun.. farkında değilsin çünkü dışarıdan nasıl göründüğünün.. bu trajik olayın en ortasında, en çok güvendiğin kişi tarafından binbir acımayla kucağına alevler bırakılmış bir bebeksin.. oysa sen kendini, top havuzunda, yanında en sevdiğin kişi, eğleniyor sanıyorsun..
sonra ortalığı sıcak basmaya başlıyor.. önce tepki vermiyorsun, "geçer" diyorsun..
ve en son alev alev yanmaya, avazın çıktığı kadar ağlamaya, acıdan sancımaya başlıyorsun.. yardım istemeye davrandığın an, kapalı bir odada yalnız olduğunu fark ediyorsun.. her şey yetmezmiş gibi üstüne bastıran bu kıstırılmışlık ve yalnızlık seni boğuyor..
kucağındaki alevin yaktıklarına mı, onu oraya atanın en güvendiğin olduğuna mı, üstüne yalnız kaldığına mı, yalnız bıraktığına mı üzüleceksin ya da isyan edeceksin kestiremiyorsun..
tüm bunlar yetmemiş gibi üstüne bi de, aslında olayın en başından beri o kapalı odada yalnız olduğunu, dışarıda bir alev topu durduğunu ve tüm bunların bir deney, senin de bir denek olduğunu görüyorsun.. sana asla zarar vermeyeceğine kendin üstüne yemin ettiğinin üzerinde beyaz bir zırh var ya hani ne zamandan beri, içinden geçip "o"na ulaşamadığın.. neden giyip durduğunu bir türlü çıkartamayıp merak ettiğin.. işte, sonunda cevabı buluyorsun..
bütün bu parçalar beyninde bütünleştikçe, sen yok oluyorsun.. hiç oluyorsun.. hissedememeye başlıyorsun.. beynin, bütün bunların olabildiği gerçeğine kendini kapatmaya başlıyor.. boş bir noktaya anlamsız anlamsız bakıyorsun.. unutuyorsun bazen.. beynin bütün bunların gerçek olduğuna kendini inandırmamak için sana "hiç olmamış" numarası çekiyor..
beyaz zırhlı adam uzaklaşıyor.. toz oluyor.. "yok" oluyor.. çünkü deney "başarısız" sonuçlanmış.. hayal kırıklığına uğramış.. sana yaptıklarını aklında bir tur bile çevirmeye takati yok.. senle konuşmaktan, sormaktan ya da ne hissettiğini öğrenmekten koşar adım kaçıyor.. kalan enkaza bakıyorsun.. bunu toplamak için etrafta senden başka kimsenin olmadığını görüyorsun..
sonra üstünden bir keman yayı geçiyor.. bi de radyoda sezen, "kaybedenler"i söylüyor..
ve yazık ki sen, bütün bunlar üstünden geçmişken, çoktan fersah fersah uzaklaşmış olanın, dönüp sana "nasılsın" demesini bekliyorsun..''
10 Şubat 2015 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)