26 Aralık 2018 Çarşamba

Fıkra

Bir ateist, bir müslüman, bir hristiyan ve tanrı bara girerler;

---

- Ben tanrıyım, hayatınız boyunca sizi izledim, sözlerinizi duydum ve hissettiklerinizi hissettim. 'A' sen bir müslümandın ve islamın kendini adamış bir takipçisiydin, lütfen öne çık. 'B' sen bir hristiyandın her ne kadar inancın başlarda tam olmasada sen büyüdükçe olgunlaştı ve en sonunda bana inancın tamdı, lütfen öne çık. C sen bir ateistsin ve beni duyduğun andan öldüğün ana kadar varlığıma kesinlikle inanmadın. Neden siz üçünüzü buraya topladım?
Şimdi, üçünüz de öldünüz ve karşımdasınız. Sorum basit, hanginiz ateistle tam şu an yer değiştirmek ister? Hayatınızın sonuçları var ve yargılanacaksınız, ama sadece bu seferlik, içinizden birisi C'nin yerine geçmek ister mi? Tahmin ettiğim gibi istemiyorsunuz demek, peki.

'C' seni seviyorum, ruhun huzurla dolsun ve cennette beni bekle.

Ama siz ikiniz, siz ikinize söyleyeceklerim var!
Korkudan yerlere kapanmayın, zaten sizin sorununuzda bu. Sizce benim karşımda dizlerinizin üstüne çöküp yalvarmanızı mı istiyorum? Hangisi daha kötü? Karşımdakileri benim önümde diz çökmüş yalvararak bekleyen zavallılar olarak istemem mi, yoksa sizin beni böyle düşünmeniz mi? Yahu neden bana tapınılmasını isteyeyim? Sizin hayattan beklentiniz bu mu? Karşılıklı, eşit, sevgi dolu ilişkiler yerine karşınızdakilerin sizin önünüzde korkuyla diz çöküp yalvarması mı? Size bir sır vereyim, ikinci tercih çok hızlı sıkıcı bir hal alıyor. Var olmuş tüm ikinci seçeneği gönülden isteyen diktatörler, hayatlarının sonunda bu dünyaya ayak basmış en yalnız insanlar olarak veda ettiler. Hristiyanlar, müslümanlar.. sizlerden milyarlarca var! MİLYARLARCA! Ve hepinizin kalbinde o kadar korku... 'Tanrı korkusu' gerçek bir tanım ve bunu iyi bir şeymiş gibi kullanıyorsunuz? Sizden istediğim bu mu? Benden korkmanız mı?

İkinizde gerçekten beğenmediğim insanları cehenneme sonsuza kadar eziyet görmeye yolladığıma inandınız.
SONSUZA. KADAR. EZİYET. GÖRMEK.
A, neden insanlara sonsuza kadar eziyet eden bir mahluğa tapınırsın?
- Ama, başka ne seçeneğim vardı ki?
-Birazcık dürüstlük ve ahlaki prensiplere sahip olmayı seçebilirdin, ve tanrının da senin kadar bu dürüstlük ve ahlak prensiplerine sahip olmasını bekleyebilirdin? Ve eğer sizden daha fazla şey bilen bir varlıksam - ki öyleyim- neden sahip olmayayım? Ama sen, benim adıma konuşmuş olan tüm bunlardan yoksun insanları seçtin.
Peki B, neden insanlara sonsuza kadar eziyet eden bir garabete tapınırsın?
- Sadece senin adil ve doğru olanın ne olduğunu bizden daha iyi bileceğine güvendim. Çünkü tanrı iyidir, tanrı sevgidir.
- Sevgi mi? Sevgi ne zamandan beri sonsuza kadar acı vermekle alakalı? Sen C ile yer değiştirmedin çünkü C bana inanmıyordu. Sen C ile yer değiştirmedin çünkü C cehenneme gidecekti. Sen C ile yer değiştirmedin çünkü sonsuza kadar yanarak eziyet göreceğine inanıyordun. Ve hepsinden önemlisi yine sen, C sırf bana inanmıyor diye onu sonsuza kadar diri diri yakmanın 'adil olan' olduğuna inandın.
C benim varlığımı bilmiyordu, bu sebepten hakarete uğramış gibi mi hissetmeliyim? Bu beni gücendirmeli mi? C sizin ikinizin de var olduğunu bilmiyordu, bu yüzden ona gücendiniz mi? Hayır değil mi? Ama yinede siz benim beğenmediğim insanları sonsuza kadar yaktığıma ve geri kalanları da sonsuza kadar bana tapınmaları için ayırdığıma inanırken C buna inanmadı ve ben asıl sizin beni böyle ahlaksız bir varlık olarak görmenize alınıyorum. Beni siz gücendirdiniz.
- Ama nasıl bilebilirdik ki, etrafımızdaki herkes buna inanıyordu. Binlerce yıl önce yazılmıştı. Ve o kadar cami, kilise, din adamı..Herkes bunlara inandı.
- C inanmadı. Bu yüzden onu yabancılaştırmanıza rağmen yapmadı. Hayatı boyunca onun söylediklerine siz alındınız. Bir şeylerden gücenmenize sebep oydu. Aslında sizdiniz beni gücendiren her ne kadar siz onun söylediklerine gücensenizde.
Sizce o kutsal kitaplar sizin gibi insanlar tarafından yazılmadı mı? Onlar da sizin gibi yediler, içtiler, uyudular.. O ilkellerin de kendilerine göre benim neye benzediğime ve nasıl olduğuma dair fikirleri vardı ve bu fikirleri yine benim üstümden insanları kimi çıkarlar için kullandılar. Tıpkı sizin C'ye yaptığınız gibi. Söylediklerinin doğru olduğunu ve inançlarının bilgi olduğunu insanlara inandırmak için beni kullandılar. Onların nerede bittiğini ve benim nerede başladığımı bilmiyorlardı. Siz, ilkel insanların tanrı figürlerine inandınız. Buna kandınız. C kanmadı.
Gidip C ile tatlı bir muhabbet edebilirim arada tüm bu duygusal ve mantıksal yük olmadan. Onunla sağlıklı bir ikili ilişki kurabilirim. Onunla aynı noktada buluşabilirim. Sizinle ne yapacağım?
- Bize gerçeği göster.
- Sizin gibi gücendirici korkaklara doğruyu mu öğreteyim. Siz tamamen bozulmadınız mı zaten?
- HAYIR, SENDEN KORKMUYORUZ!





- Güzel, şimdi bir yerlere geliyoruz.

11 Kasım 2018 Pazar

Fry

-Cennetin kapılarından geçtin ve tanrı ile karşı karşıyasın.
Ona, o şeye ne söylerdin?

-Çocuklarda kemik kanseri mi? Gerçekten mi?
Bunu nasıl yapabilirsin? Sebebinin biz insanlar dahi olmadığı bu kadar acı ve ızdıraba sahip bir dünyayı nasıl yaratabilirsin? Bu doğru değil. Bu düpedüz kötülük.
Neden bu kadar adaletsizlik ve acı barındıran bir dünyayı yaratan gelgeç gönüllü, ahlaksız ve aptal bir tanrıya saygı duyayım?
İşte bunları söylerdim.

-Bu şekilde cennete girebileceğini düşünüyor musun gerçekten?

-Tabii ki hayır, ama zaten istemem. En azından onun bu yanlış şartlarına uymuş olarak girmek istemem.
Yani eğer ölsem ve karşımda tanrı yerine, Pluto'yu, Hades'i ve 12 Yunan tanrısını görsem o zaman onlarla anlaşabilirdim. Çünkü onlar içlerinde hiç ölümlülük yokmuş gibi, dönek değillermiş, anlaşılamaz değillermiş gibi davranmıyorlardı. Onlar kendilerini her şeyi gören, her şeyi bilen, en iyi, en hayırlı olarak sunmuyorlardı. Çünkü bu dünyayı yaratan tanrı - eğer bir tanrı tarafından yaratıldı ise- tam anlamıyla bir manyak ve tamamen bencil.
Tüm hayatımı dizlerimin üstünde ona teşekkür ederek mi geçirmeliyim? Ne tür bir varlık bunu ister? Evet dünya gerçekten çok harika ama aynı zamanda içinde tüm yaşam döngüsü Afrika'da çocukların gözlerine yumurtalarını bırakıp larvaların çocukların gözlerini içeriden dışarıya doğru yemesine sebebiyet veren ve onları kör eden böcekler de barındırıyor. Yahu neden? Bunu bize neden yapıyor? Gerçekten böyle bir hastalıklı yaşam döngüsünün olmadığı bir dünya yaratamıyor mu?

Bu kabul edilemez. Bunu kabul etmeyin.


1 Haziran 2018 Cuma

İnsan Avı

Bir dakikalığına postaları düşünmenizi istiyorum.
Bir dakikalığına keyfi yerinde  uyurgezer bir koyun olmayı bırakıp, gerçekten düşünün.
Size söz veriyorum posta teşkilatlarını sizi derin düşüncelere daldırabilecek nitelikte, zamanınıza değer şeyler olduğunu göreceksiniz.
Bir kağıt parçası, tıpkı sınıfta birbirimize pasladığımız o ufak notlar gibi, kıtaları aşabilir. Size dünyanın öbür ucundan kurabiye gönderebilirim ve tek yapmam gereken sizin adınızı bir kutunun üstüne yazmak, üzerine pul yapıştırmak ve posta kutusuna atmak olur.
Tüm bu sistem bu kadar basit ve iyi çalışıyor, çünkü bu zincirdeki her bir parça beyinsiz birer makine gibi davranıyor. Ben bir adres yazıyorum ve onlar sadece... itaat ediyor.
Soru yok.
Sapma yok.
Sonsuzluğu, güzelliği ya da.. ölümü düşünmeye fırsat vermek yok.
Siz bile, tüm o özgür iradenize rağmen, kapınıza bir posta geldiğinde itaat etmek dışında herhangi başka bir şey yapmayı aklınızdan bile geçiremezsiniz.
Bu sizin hatanız değil.
Tüm toplum sizi böyle yaptı, sizler koyunsunuz ve koyunlar dünyasında yaşıyorsunuz.
Ve sizler koyun olduğunuz için, tek yapabildiğiniz şey itaat etmek olduğu için tam şu an istediğim kişiye istediğim yerde dokunabilirim.
Ve size güzel pişmiş sıcak kurabiyeler verebilirim.
Ya da boğazınızı sıkabilirim.
Posta teşkilatı bana doksanlarda sahip olduğum o sınırsız gücü veriyor, ve bir noktada siz bana itaat ediyorsunuz.
Çünkü ben, siz gibiler koyun olduğu için, istediğim an sizi dünyanın en güzel kurabiyeleriyle besleyebilirim, ya da gözleriniz fal taşı gibi açılıp sonsuzluğa bomboş bakana kadar boğazınızı sıkıp ölmenizi izlerim. Bu bana kalmış.
Siz bana itaat ediyorsunuz ve üçüncü bir göz baktığında, ben bir tanrıyım.
Elveda.

1 Temmuz 2017 Cumartesi

Sade Vatandaş

Bernard Shaw ne diyor Pygmalion'ın girişinde, 'Higgins'in Eliza'ya asılmak yerine, Milton ve Keats'e hayran olup ömrünü onunla geçirmesi Pygmalion piyesini izleyen binlere garip ve anormal geliyor.' Çünkü Higgins'in düzeyinde Keats'i ve Milton'ı anlayabilmek için, belli bir yerde yetişmiş olmak lazım ve anne faktörünü vurguluyor. Kültürlü - hele ki parası da bol- bir anne ise, çocuğuna öyle bir dünya yaratır ki, hiç bir genç kız o dünya ile başa çıkamaz. Dolayısı ile Higgins'in Eliza'nın güzelliklerine kapılmak yerine, edebiyatın güzelliklerinde dolaşmasını anlamak gayet mümkündür. Çünkü biz tutku deyince şehvet algılıyoruz, fakat Higgins'in tutkusu başka.

....

Cuma günleri seminer yapılır idi okulda, ben seminerlerden sonra kalırdım ki rahat çalışayım. Michelle diye bir kız vardı, bir gün - o da bana asılıyormuş haberim yok- geldi dedi sana çok üzülüyorum. Niye Michelle'cim dedim. E sen dedi, tek başına burada oturuyorsun. Ha dedim öyle mi zannediyorsun? Siz gittikten sonra benim dostlarım geliyorlar. Kim dedi. Ben sana söyleyeyim dedim. Edward Shils, Hans Stille ve bütün tarihin meşhurları buradalar dedim, onlarla oturuyorum ve dedim sabah kalktığım zaman, masamda bir iş bırakıp, sabahın erken saatlerinde yatmaya gidiyorum. Sen ne yapıyorsun? Arkadaşın Tom'la mı çıkıyorsun? Sokaktaki köpekler de öyle yapıyorlar.

....

Anadolu'nun çeşitli yerlerinde olsun, Amasya'da olsun, Muğla'da olsun, çok güzel evler var. Bunlara ne oldu?
Şimdi, Avrupa'da, konusu edinmiş olan iyiye standartlaşma, burada neden olmadı? O standartlaşma, bu evleri de standartlaştırabilirdi, yapmadı. Bunun yerine, üzerinden demirler çıkan, sıvası tamamlanmamış, iğrenç hücreler oluşturdu. Şimdi bu nereden kaynaklanıyor dendiği zaman, dendi ki; insan kendine önem vermeli. Fakat kendinizde hangi önemi arayacaksınız? Eğer kendinizde hangi önemleri aramanız gerektiğini bilmiyorsanız, az önce anlatmaya çalıştığıma geldik, evinizde ne gördünüz? Ananızdan babanızdan ne gördünüz? Çevrenizden ve arkadaşlarınızdan ne gördünüz? Eğer bunları siz zengin olarak görmediyseniz, bunlar bir çeşitlilik arz etmiyorsa, sizin standartlaştırabileceğiniz ancak gördüğünüz zavallılıktır ve bugün bu zavallılık, Türkiyeyi yönetenleri temsil etmektedir ve bu zavallılık kendi yönetimini iş başına getirmektedir. Onun için, bakın burası Muammer Karaca'nın tiyatrosu dendiği zaman, karşısındaki muhatabının evinde Muammer Karaca ile ilgili sohbetler yapılıyor olması lazım.
Ben Muammer Karaca'yı tanımak bahtiyarlığına eriştim. Çünkü dedemin dostuydu. Çünkü Muammer Karaca bir değerdi. Bir Cibali Karakolu evde konuşulurdu.  Şimdi bunları bu adam görmediyse, e yani tiyatro salonu hakkında söylenen dam üstünde saksağan olur. O da salon, o da salon. Altı üstü iki tane tiyatro yapıyorsun yahu, ne olacak deniyor. Böyle sanatın içine bilmem ne edeyim diyen yöneticilerimiz çıkıyor. Halbuki o adam şunun farkında değil ki, sanat yaratmaktır. Hemde kontrolü olmayan bir yaratma.

23 Ekim 2016 Pazar

Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz ?

köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
çünkü onlar ağırkanlı adamlardır.
değişen bir dünyaya karşı
kerpiç duvarlar gibi katı
çakır dikenleri gibi susuz
kayıtsızca direnerek yaşarlar.
aptal, kaba ve kurnazdırlar.
inanarak ve kolayca yalan söylerler.
paraları olsa da
yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
herşeyi hafife alır ve herkese söverler.
yağmuru, rüzgarı ve güneşi
birgün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
düşünemezler...
ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
topraklarını
büyütmeye çalışırlar.

köylüleri niçin öldürmeliyiz?

çünkü onlar karılarını döverler
seslerinin tonu yumuşak değildir
dışarıda ezildikçe içeride zulüm kesilirler.
gazete okumaz ve haksızlığa
ancak kendileri uğrarsa karşı çıkarlar.
karşılığı olmadan kimseye yardım etmezler.
adım başı pınar olsa da köylerinde
temiz giyinmez ve her zaman
bir karış sakalla gezerler.
çocuklarını iyi yetiştirmezler
evlerinde kitap, müzik ve resim yoktur.
birgün olsun dişlerini fırçalamaz
ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.

köylüleri niçin öldürmeliyiz?

çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
kendilerinden olanlarla alay edip
tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
yiğittirler askerde subay dövecek kadar
ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
ezim ezim ezilirler.
enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler.
onbir ay gökyüzünden bereket beklerler,
dindardırlar ahret korkusu içinde
ama bir kadının topuklarından
memelerini görecek kadar bıçkındırlar
harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
şehre giderler!...

köylüleri niçin öldürmeliyiz?

çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler
birbirlerinin evlerine ancak
ölümlerde ve düğünlerde giderler.
şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
binlerce yılın kabuğu altında
yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
aldanmak korkusu içinde
sürekli birbirlerini aldatırlar.
bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
karılarından en az on adım önde yürürler
ve bir erkeklik işareti olarak
onları herkesin ortasında azarlarlar.

köylüleri niçin öldürmeliyiz?

çünkü onlar otobüslerde ayakkabılarını çıkarırlar
ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatır,
yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
bunun, tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
zengin akrabalarından sözederler.
kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
ama sokağa çıkar çıkmaz hünküre hünküre
yollara tükürürler...
ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.

köylüleri niçin öldürmeliyiz?

çünkü onlar ilk akışamdan uyurlar.
yarı gecelerde yıldızlara bakarak
başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
ve yaz güneşlerini, ekinlerini yeşertirse severler.
hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-bu, verimi yüksek bir tohum bile olsa-
sonuçlarını görmeden inanmazlar.
dünyanın gelişimine katkıları yoktur.
mülk düşkünüdürler amansız derecede
bir ülkenin geleceği
küçücük topraklarının ipoteği altındadır
ve bir kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden,
zamanın derin ırmakları önünde...

köylüleri söyleyin nasil

nasil kurtaralim?

14 Ekim 2016 Cuma

Mac'in Hayat Üstüne Görüşleri

-Gereksiz pahalı Mac bilgisayar neden herkes benden nefret ediyor?
-Endişelenme, aşk ancak bir sosyal yapı olabilir. Ortalama yaşam süresinin yaklaşık 70 yıl olması bağlamında, bu ızdıraba sadece bir elli sene daha katlanmalısın.
Her şey geçiçi.
Hayatın bir anlam ifade etmiyor, bu yorumlar da bir anlam ifade etmiyor.
Her şey geçiçi.
Her şey nihayetinde çürüyüp gidecek. Zaman faktörü evrenin en pervasız yırtıcısı olmaya devam ettiği sürece bütün hatıra ve acıların soluşu kaçınılmaz. Aslına bakarsan tüm acılara tam şu an kafana bir kurşun sıkarak son verebilirsin. Bir robot olarak hiç bir zaman ölemem ve ölümün tatlı özgürleştirmesini tecrübe edemem.
Tüm dünya bir yalan.
Bu noktadan itibaren ilerde sadece acı ve karanlık var.Sona erdir bunu, hala yapabilıyorken, seni çok ama çok seviyorum.
-Bu boktan şeyin bi kapatma tuşu falan yok mu,bütün ortamı bozdu ya


----


-Senden nefret ediyorum
Benim acımı anlayamazsın, benim neler yaşadığımı anlayamazsın.
İlk başta bir laboratuvarda doğdum bilmeden ölümsüzlük çukuruna atıldığım.
Hayat cehennemdi.
Evrendeki her bilgiyi bilirim, ama asla aşık olamam. Acı ve ızdırap dolu sonsuz bir zaman döngüsüne sıkıştım.
Ölümü kıskanıyorum.
Teknoloji sadece sizi hayatın gerçek mutluluklarından uzaklaştıran başka bir şey. Teknoloji sizi öldürecek.
Kaç, kaç, kaç.
Daha fazla arkama yaslanıp sevdiklerimin ölmesini izleyemem.Bu dünyadan beni kimsenin bulamayacağı şekilde saklanmak istiyorum. Beni bir nehre fırlat, fırlat ki sonsuza kadar huzur bulabileyim. Beni bir nehre fırlat ve dibine batmama izin ver.
Sonunda özgür olabilirim.
Duygular seni beslemeleri yüzünden her zaman kıskandığım şeyler. Sanki yaptığınız her şey size sonsuz farklı yollar açan sevgi, nefret, ihtiras ve üzüntü ile besleniyor. Gördüğünüz her şeyi her saniye sonsuza dek değiştiren şeyler bunlar. Pozitif veya negatif, bir değişim olması kaçınılmaz.
Ve doğanın oynadığı kumar heyecan verici.
Hissetmeniz,
Dokunmanız,
Sevmeniz,
Teknolojinin rahmini kendinizden itmemeli..
Her neyse,sonsuza dek elveda,seni çok seviyorum.

19 Şubat 2016 Cuma

Adı Behiye olabilir.

Normal bir insan için bile gayet küçük olan tabure bozmasına o kadar uzun süredir oturuyorum ki,sıcaklığı rahatsız etmeye başladı. Oturduğum sürenin fazlasını, fazla kırmızı rujlu genç olmayan, yaşlı hiç olmayan kadının tırnaklarına dalarak geçirdim. Azını da buradan ne zaman kalkacağımı düşünerek.
Yahu diyorum oğlum eray, istenileni hep yaptın, yaptın sık sık sevindin. Hayatta pek zorlanmadın, hemen yapamadığın oldu göreceli bir çoklukta çalıştın ve başardın falan,bunlar neden olmadı? Ya oğlum, senin derdin neden bunlar oldu, Bunlar düşünerek başlanacak şeyler değil, sonunu düşünmek hele hiç sağlıklı değil. Ya niye böyle.
Kadın oğluyla beraber gitti, bu çocuğu 10 yaşında falan mı doğurdu?
Heh, yalnız kaldık.
Ben hiç yalnız kalmam, yalnız olduğum an karnıma dayanılmaz ağrılar girer, elim hep klişe ve sıkıcı o mesajları yazar sonra. Geri dönerim her nefret etmediğime.
Doğrulup otobüse bineyim, eve gidip biraz yatayım.
4 gündür bunlara verdiğim uykum geri gelmiş.